Türkiye tarımda, tekstilde fason işler yapmaya mahkum değil!
Devlet çiftçinin elinde kalan patates, soğan ve çeltiği TMO marifetiyle alıp ihtiyaç sahiplerine dağıtıyor.
Alınan çiftçinin malı, verilen dar gelirli millet.
Önceki yıllar soğan fiyatlarını altın gramlarıyla kıyaslamadık mı?
Devlet hem çiftçiyi mağdur etmiyor, hem de Ramazan ayında ihtiyaç sahibi vatandaşlara dağıtım yapıyor.
Devletin çiftçinin elindeki bütün ürünü alma gibi bir sorumluluğu var mı? Yok!
Devlet nasıl ki ihtiyaç halinde ithal ürün alıp piyasayı dengeliyorsa, aynı şekilde ürün fazlalığı olduğunda da başka ülkelere ihraç edebilecek çözümler üretmelidir.
İsteniyor ki, devlet her şeyi kontrol etsin, bütün üretimlerin pazar alanlarını da devlet belirlesin.
Böyle bir şeyin olması mümkün değil.
Ama birçok çözüm üretilebilir.
Tahıldır, patatestir, soğandır, bu toplumun en çok tükettiği ürünlerdir, bunlar ve başka belirlenecek ürünler için yıllık tüketim oranlarına göre pancar şekerinde olduğu gibi kotalar belirlenebilir ya da teşvikler üretilen ürün neye tekabül ediyorsa ona karşılık verilir. Öyle dekardır, dönümdür teşvik işine de bir son verilmesi gerekiyor.
Tarım politikasını eleştirebiliriz, kesinlikle eleştirilmesi ve çözüm üretilmesi gerekiyor.
Türkiye 85 milyon nüfusa sahip kocaman bir ülke. Tarım Bakanlığı müstakil olmalıdır, Orman ayrılmalıdır.
Devlet desteğiyle birlikler kurulmalıdır.
Birlik kurulmasının avantajları ve tarım makinalarındaki maliyet düşüklüğü bile çok büyük bir servet oluşturacaktır.
Öncelikle pilot bölgeler belirlenebilir.
Bir ilin tarım arazisinin ekilebilir alan olarak ve sulanabilir alan olarak haritası çıkarıldığında hangi ürünlerin ekilebileceğine karar verilir. Birlikler vasıtasıyla alınan tarım aletleri bütün ilin tarım arazisini sürecek, toplayacak ve harmanlanacak hale getirebilir.
Bırakın bir ili birçok köyde onlarca traktör, onlarca römork, onlarca biçer döver, onlarca pulluk, mibzer ve aklınıza gelebilecek tarım aleti vardır. Birçoğu da belirli günler çalıştırıldıktan sonra boş yatmaktadır.
Tarlaların ekim süreleri bellidir, o süre içinde tarlaların sürümünü ve ekimini yapacak kadar tarım makinesi olsa, binlerce tarım makinesi boşa çıkar.
Zaman zaman üreticilerin fırsatçılık yaptığından bahsediliyor, ürünlerin depolarda saklanması da biraz fiyat artışı olduktan sonra satılması içindir. Bu da böyle bir piyasada gayet normaldir. Üretici fırsatçılık yapabilir, aracı kuruluşlar fırsatçılık yapabilir, marketler fırsatçılık yapabilir, öyle bağırıp çağırmayla bu meselenin çözülmesi de mümkün değildir.
Yıllar önce Devlet Üretme Çiftlikleri vardı. Neredeyse hiçbir karşılığı kalmadı. Tohum ve damızlık hayvan üretimleri yapılıyordu. Yine yapılabilir, devletin öncülüğünde hazine arazilerine hisse ortaklığında birliklerin, ziraat odalarının, şahısların ortaklıklarıyla üretim çiftlikleri kurulabilir.
Daha biz kendi patentimizde traktör bile üretemedik. TÜMOSAN’ın motor lisansı Fiat üzerinden işlem görüyor.
Bu ülkede o kadar üniversite, o kadar sanayi, o kadar işadamı var ama yerli bir motor hâlâ üretilebilmiş değil.
Bir ülke uluslararası lisans alamasa bile kendi ülkesinde kendi tarım aletlerini üreten ve kendi ülkesinde pazarlayan olabilmelidir.
Korkunç bir ambargo yaşanıyor aslında, bunu aşmanın yolu yerli üretimden geçiyor.
Türkiye patates üretsin, başka ülkeler üretilen patatese vursun markasını çocuklar cips tüketsin!
Tütünü biz üretiyoruz, yerli marka sigara kalmadı.
Türkiye tarım ürünlerinde, tekstilde fason işler yapmaya mahkum değil!