Tansiyonumu zıplatan bir doktor: Mehmet Ali Keleş
Fethiye’de mimar olarak çalışan kızımı ziyarete geldik.
Geçen yıl kalp krizi geçirmiştim; iki damar tıkanmış, anjiyo olmuştum, raporlu ilaçlarım var.
Bugün sabah eşimle birlikte biten ilaçları yazdırmak için Fethiye 14 Nolu Patlangıç Aile Sağlık Merkezi’ne gittik.
Bizden önce gelen 5-6 kişi vardı. Sıra almak için monitöre TC Kimlik numarasını girdiğimde, ikametgahımız Konya’da olduğu için kendi bağlı olduğumuz aile hekimliği hatırlatmasını yapan, sıra numarası vermeyen bir durumla karşılaştım.
Aile hekimliğinde çalışan hemşireye, “Fethiye’de misafir olduğumuzu, monitörün sıra numarası vermediğini” söyledim. “Ne yapmamız gerektiğini” de sordum. “Orada bulunan hastaları takip etmemizi, onlardan sonra girebileceğimizi” söyledi.
Sıra bize geldiğinde içeri girdik, 30-35 yaşlarında olan Doktor Bey’e durumu anlattım, sonra da “Raporlu ilaçlarım olduğunu, sadece ilaç yazdırmak için geldiğimi” söyledim.
“Size hizmet vermek zorunda değilim” dedi. “Sadece ilaç yazdıracaktım Doktor Bey” dedim. Bu kez elinin tersiyle hızlı hızlı dışarı çıkmamızı istedi.
Tartışacak değiliz, kavga çıkaracak değiliz, nasıl bir şaşkınlık hali yaşıyorum ama...
“Ya sabır” halinde çıktık dışarı.
Bir muayene talebimiz yok, zaman alacak bir istekte de bulunmadık, raporlu olan ilaçları bilgisayara TC kimlik numarasını girerek yazacak sadece.
“Size hizmet vermek zorunda değilim” demek; ne kadar kaba, ne kadar insanî üsluptan uzak, bir de elinin tersiyle kovması hangi insana yakışabilir?
Yanımda eşim de var, birlikte kovuyor bizi...
Tamam biz kendimizi kontrol altına alabilen insanlarız; orada kavgaya da tutuşmayız, sesimizi yükselterek etrafımıza seyirci de toplamayız. Herkes bir değil ama... O el hareketini bir başkası orada cezalandırmaya da kalkabilir, bizim yapacağımız en fazla iki satır bakanlığa, savcılığa yazacağımız şikayet dilekçesi olur.
Bunlar bizim genç neslimiz, umut bağladığımız, iletişim dili olduğunu düşündüğümüz, nezaketi, asaleti, zerafeti kuşanması gereken insanlar.
Tansiyon hastasıyım, bir üslup, bir davranış iyi olan insanın tansiyonunu zıplatmaya yetiyor!
Sadece reçete yazdırmak için gittiğiniz bir doktor sizin hastalığınızı depreştiriyor.
Doktorluk prestijli bir meslek; bu meslekte alanda uzmanlık kadar, gelen hastaya karşı davranış nezaketi, üslup zerafeti de gösterilmelidir.
Kaldı ki, hastane değil, sıra bekleyen onlarca kişi de yok. Kendi hastalarına öncelik de tanıyabilirsin, “Hastalar bitsin, sizi öyle alayım” dese, zaten beklemişiz, biraz daha bekleriz. Madem misafir hastalara hizmet verilmiyor, baştan sormuşuz, niye söylenmiyor, hiç değilse o kabalığa tanık olmadan çeker giderdik.
Yapılan saygısızlığı kendime yediremediğim için değil, bu yaklaşımın, bu üslubun sahibinin kim olduğunu öğrenmek için geri dönüyorum, kapı girişinin sol duvarında adı yazıyor, Dr. Mehmet Ali Keleş.
Eşim Konya’da özel çocukların okuduğu devlet okulunda öğretmenlik yapıyor. Lise öğrencilerinin devlet memurluğu başvurularından haberi olduğunda, çocukların velileriyle görüşüyor. Veliler nereye nasıl başvuru yapılacağını bilmiyor, eşim başvuru forumlarını dolduruyor, kendi hesabından başvuru paralarını yatırıyor, sonra velilerden yatırdığı paraları dekontlarını teslim ederek geri alıyor, onların para yatırma işleriyle uğraşmasını, sıkıntıya girmesini istemiyor, velilerle birlikte Sosyal Hizmetlerin ilgili bürosuna gidiyor, ÖSYM’nin bürosu olan başka bir okula gidiyor, kayıt işlemlerini tamamlıyor.
Köyde öğretmenlik yaptığı dönemde de öğrencileri hafta sonları kendi evinde banyo ettiriyor, kendi çocuklarını yıkar gibi özenle yıkıyor, ‘bit’lendiklerinde anne-babasına söylemeden eve getiriyor, bit ilacı alıyor, onların saç aralarına kendi elleriyle ilacı sürüyor.
“Benim böyle bir görevim yok, biz size hizmet veremeyiz” demiyor. Öyle bir dakikalık zaman ayırmak da değil, saatlerce…
Daha birçok şey…
Kendime gelince görevim olmayan onca şeyi vazife ediniyorum; bir sürü yolsuzlukla, haydutlukla uğraşıyorum, bir sürü dava, bir sürü mücadele, bir sürü düşman ediniyorum.
Daha genç bu insanlar….
Mehmet Ali Keleş’in sorunu misafir olan hastadan belli ki para alamıyor, onu da kökten çözeriz Mehmet Ali Keleş!
Her gelen hastayı para gibi görmek istiyorsun madem, gelenlerin hastalık dereceleri kimini 200 lira, kimini 300 lira gibi gösteriyorsa sana, misafir hastalara da bir para değeri biçtiririz Sağlık Bakanlığına!
Sağlık Bakanımız hemşerim Fahrettin Koca’ya sesleniyorum!
Sayın Bakanım!
Raporlu ilaçları eczanelerden alabiliyorduk, niye ipal ettiniz, öncelikle yeniden raporlu ilaçların eczanelerden alınabilmesini sağlayın, vatandaşı yormayın, doktorların raporlu ilaçları tekrar reçeteye yazmaları iş yoğunluklarını artırır.
Başka şehirlere giden insanların Aile Hekimlikleri’nde muayene olabilmesini, muayene ücretlerinin devlet tarafından karşılanmasını sağlayan bir düzenleme yapın lütfen!
Misafir olarak kaldığı mahallenin Aile Hekimi’ne gidecek kaç insan çıkar zaten!
Bu doktora bir ceza verilmesini, hakkında bir tahkikat başlatılmasını falan istemiyorum, adını googleye her yazdığında bu yazı çıkacak karşısına, insan olana yeter de artar bu utanç!
Sonra…
Bir başka Aile hekimliğine gittik, Doktor Bey’e “Misafir olarak Fethiye’de bulunduğumuzu, raporlu ilaçlarımız olduğunu” söyledim. “Hoş geldiniz” dedi. “TC Kimlik numaramı” istedi, reçete yazma işlemi bir dakika dahi sürmedi!