Siyaset açlığı ulufe dağıtarak doyuma eriştirilemez!
İdarecilerin ve toplumların karakterlerine göre her dönem bir “Siyasetname” yazılabilir.
Siyasetbilimci ve riyaset görevlerinde bulunan kişilerin idareci kadronun zaaflarını bilmesi ve toplumun hangi meselelerde kime karşı neyi kullanacağını hesap etmesi bir tecrübedir.
Devlet ricalinde birilerinin görevlendirilmesi; onların avunması ya da imtiyazı bir oyuncak haline getirip oynamaları için kullandırılması sonuç alınabilir bir denkleme dönüştüğünde, genel geçer ilke haline gelecektir.
Konjonktüre uygun davranmak, savrulmaların önüne geçmek, alternatif oluşumlara karşı bir hamle geliştirmek zekice bir davranış olmakla birlikte, onları bir potansiyel haline dönüştüren anlayışın da sorgulanması gerekir.
Birliktelik sürecinde insanın kendine değer verilmesinin yerini değerlerin korunması öncelikli kılınabilmiş olsaydı ne ulufe dağıtımlarına ne de insan üzerinde sırıtan taktiklere gerek kalacaktı.
Bu ülkede birilerinin uzaklaştırılması, hain ilan edilmesi lider ve yakın çevresi tarafından belirlenmeye başladığında, potansiyel tehlike arzeden insanların yakınlaştırılması ya da bir anda baş tacı edilmeleri tabanı şaşkına dönüştürse de yapılanlara anlam yüklemekte mahir olan siyasi taban her şeyi sineye çeken, sonra da sinesinde sakladıklarını boşaltan olacaktır ve yakasına lider tarafından kıymet nişanı takılanları sırtında taşımaya başlatacaktır.
Türkiye’de sınıf siyaseti vardır.
Bu sınıf ekonomik ya da kültürel bir sınıf değildir, onları da içinde barındıran ama anlayışı koruyan bir sınıftır.
Varlıklı olmasanız da bu anlayışı koruduğunuz sürece o sınıfın içinde yer alabilirsiniz.
Bir kurumun yönetim kurulu üyeliğine ya da bir kurumun üst kuruluna hali vakti yerinde, üst düzey emeklilik maaşlarının yanında çocuklarıyla birlikte büyük şirket ortaklıkları olan insanları şerrinden korunmak için atamaktansa, alacakları maaş bir aileyi geçindirecek durumdaysa alanında uzaman kişileri atamanız dua olarak karşılık bulacaktır.
Ulufe dağıtımları insanları geçici süre susturabilir, onların gönüllenmeye değil birlikte siyaset yapmaya ihtiyacı varsa, o açlıkları doyurulmalıdır.
“Siyasetle ahlak yan yana duramaz” diyenlere karşı tarihi bir tekzip yazılması mümkündür, onu bizler göremesek de er ya da geç gerçekleşecektir.
İnsanlara göre siyasetin dizayn edildiği günler bitecektir, siyasetin kendi ahlak sınırları içinde insanı dizayn ettiği günlere erişilecektir.
Bütün mesele bu anlayışın tozu-toprağı, çakıl taşı, çimentosu, harcı ya da her hangi bir malzemesi olmaya insanın niyet etmesidir, bu yolda atılan her adım o günleri geciktirmeyecektir.