Seyit Küçükbezirci
Bir gün yazar Fatma Şeref Polat aradı.
“Seyit Küçükbezirci Hoca seni ziyaret etmek istiyor” dedi.
Gıyaben tanıdığım, hiçbir yerde karşılaşmadığım, Konya’nın tanıdığı, siyasilerin, kanaat önderlerinin saygı duyduğu bir insandı.
Adı Konya’yla özdeşleşmiş bir insan olduğunu da biliyordum.
Konya kültürüne, geleneğine, folkloruna sayısız katkılar sağlayan, birçok kurum ve kuruluşu harekete geçiren bir adamdı.
Belli ki, “Konya’nın lüzumsuzlarıyla uğraşan adamdan kendine bahsedilmiş, O da beni onurlandırmak, cesaret vermek, yaptıkların görülüyor genç adam” demek için ziyaret etmek istemişti.
“Büyüğümdür, ben ziyaret ederim” dedim.
Ancak bir ustanın düşünebileceği, ancak bir endişe çınarının insanı gölgesinde serinletebileceği bir nezaket, asalet, kıymet biçme davranışıydı.
Ziyarete hakikatperver editörü Elife Mısral’la birlikte gittik, sonra Fatma Şeref Polat da katıldı.
Önce onurlandırdı, sonra ticari hayatından, siyasilerle olan ilişkilerinden, Konya projelerinden bahsetti.
Erbakan’la olan tanışıklığını, muhabbetini, kesilmeyen dostluğunu; ayrıntılarını bilen, oturup kalktığı talebeleri yazacaktır, O anekdotlar bizim kısa dinleyişlerimiz arasına sıkıştırılacak hikayeler değil.
Daha ilk görüşmemizde yüreğini açtığı gibi, bürosunu, evini, hayatını güven duyduğu insanlara açan bir Hoca olduğunu farkettirdi.
Hayatına soktuğu insanları aileden biri yapan O’nun gibi başka bir yazar, başka bir düşünce adamı, başka bir ağabey de yoktur sanırım.
Bir siyasetçi gibi nutuk atan, bir tiyatrocu gibi şahısları konuşturan, bir anda çocuklaşan, bir anda ayağa fırlayan, anlattıklarıyla yaşananları karşısındaki dinleyenlere daha yeni yaşanıyormuşçasına yaşatan coşkulu bir adamdı.
Daha sonra dernekte de buluştuk. Yemeğini de yedik.
Milletvekili aday adaylığım döneminde de aradı. Harika şeyler söyledi.
Bulunduğu yerde dikkate alınan, konuşulan cümlelerin seçildiği, her siyasi düşünceden insanın değer verdiği, temsili kabiliyeti yüksek bir adamdı.
Zor bir adam olduğu her halinden belliydi, yakınlarına ne kadar büyük bir sevgi beslediğini cömertçe gösterdiği kadar, kıskançlığını da gizleyemeyen şımarık bir çocuktu.
Nazım Hikmet’in “Ben sana küstüm” şiiri, her an etrafındakilere naz makamında vurabilirdi.
Riyakarların her ortamda otlandığı bir şehirde, riya elbisesi üzerine oturmayan bir insan tanıdım.
Kendi gibi davranmanın nasıl bedeller ödettiğini bilmiyorum, Seyit Küçükbezirci denildiğinde ilk aklıma gelen cümle, “İki dili olmayan, anadilini her yerde konuşturan adam”dır.
Küllerinden yeniden dirilttiği bir derneği, kendilerine soyluluk yükleyen soytarılar elbirliğiyle öldürdü.
O gün sözün, vefanın, hukukun nasıl katledildiğine üzüldüğüm kadar, Seyit Küçükbezirci ağabeyin vefatına üzülmedim.
Allah rahmet etsin. Mekanı Cennet olsun.