Sedat Peker'i konuşturan, Mehmet Ağar'ı susturan paylaşılamayan pasta!
Devlet kendi bekası için bazı tedbirleri insanlar üzerinden alabilir, o insanlar da en küçük menfaat gözetmeyen insanlardır, o görevler için seçilmiş olmak, onlar için en büyük sermayedir.
Devlet yönetimi gevşemeye başladığında derin yapılarla iş tutanlar da gevşek ağızlı kişiler olur.
Resmi makamları temsil edenler karşı tarafı bir araya toplayacak gevşek ağızlık yapar, derin bağlantıların gevşek ağızlısı da devlet yönetiminin gevşekliği üzerinden gevşek ağızlığının zevkini çıkarır.
Amerika terör gruplarına karşı bir tavır geliştirmez, devlet olarak terörist bir devlettir, birçok terör gruplarını da dünyanın gözü önünde silah sevkiyatıyla donatır, eğitim kamplarında kendi subaylarını teröristleri eğitmek için kullanır.
Amerika kara paraya karşı bir tavır geliştirmez, devlet olarak kara para aklayan ve kalpazan bir devlettir. Farklı ülkelerde bu işleri yapanları bir süre takibe alır, sonra da taşeron olarak kullanır ya da o ülkeleri baskı altında tutacak operasyonlar çeker.
Mesele güç olma meselesidir. Mesele paradır. Mesele her ülkede devletlere karşı kendine bağlı derin devletler oluşturma meselesidir.
Türkiye temel değerleri ahlak üzerine kurulmuş bir devlet değildir. Anlaşmalara maruz kalan devletler, kendi şartlarını kendi belirleyen değil kendini korumaya almak için içine sindiremedikleri şartları dahi kabul etmek zorunda kalmış devletlerdir. Her dönem devletin içinde emperyalist devletlere taşeronluk yapan siyasiler ve bürokratlar olagelmiştir, bundan sonra da varlıklarını sürdürecektir.
Son günlerde Türkiye’ye çekilen iki operasyonun baş aktörlerinden biri Cem Uzan, diğeri de Sedat Peker’dir.
Sedat Peker’in hesaplaşması Cem Uzan’ın kendine tetikçi tutmasından daha farklı, devleti yönetenlerin kendini meşrulaştırması sonrası menfaat paylaşımından kaynaklanan bir hesaplaşmanın sonucudur.
Birkaç yıl öncesinde de, istifa dilekçesini verdiğinde de, “Süleyman Soylu’dan rahatsız olduğumu, bakanlıktan alınması gerektiğini” birkaç kez yazmıştım. Şu anda Süleyman Soylu’nun bakanlıktan azledilmesine konjonktürel olarak karşı çıkan bir yerde duruyorum.
Yazdığımız yazılardan dolayı açılan soruşturmalarda ifade vermeye gitmediğimiz zamanlar oluyor, haklı olarak savcılar ve hakimler yakalama kararı çıkarıyor, benim de ifadem alınmalı ki, ona göre soruşturma kapanacaksa kapansın, devam edecekse devam etsin ya da yargı ona göre ceza verecekse versin ya da beraat kararı verecekse versin.
Biz tamamen ahlak mücadelesi veriyoruz, kamu malını koruyor, terör gruplarına karşı kendimizi hedef tahtasına oturtuyoruz.
Bizim de evimize gecenin üçünde baskınlar yapılıyor, evimiz didik didik ediliyor, sanki sığacakmışız gibi bazaların altına bile bakılıyor, yetmiyor ablalarımın evine, arkadaşlarımın evine gidiliyor, en fazla “Bu kadarı da olmaz” diyoruz.
Sedat Peker’in herkesin vicdanına dokunarak eşi ve çocukları üzerinden oluşturduğu propagandayı yadırgamıyorum, o operasyonun yapılma şekli kendine konuşacağı bir zemin hazırlıyor, zaten operasyon kendi istediği gibi de gerçekleştirilmiş olsaydı, başlattığı suçlamaların seviyesi yine yükselecekti. Bunlar bahane değil…
Sedat Peker suç örgütü lideri olarak yargılanıyor, önce kendisine yapılan suçlamalar açıklanmalı, en basitinden geliri üzerinden bir MASAK Raporu yayınlanmalı ki, mali boyut ortaya çıkarılsın, diğer tarafta yapılan operasyonlarda alınan ifadeler kamuoyuyla paylaşılsın. Maalesef o da yapılmış değil.
Amerika ve emperyalist ülkeler kirli çıkarlarını yerine getirenlerle ortaklık yapmıyor, onları taşeron olarak kullanıyor, emri altına alıyor. Türkiye’deki derin yapılar taşeronları kendilerine ortak yapıyor, bir süre sonra da emir veren değil emir alan duruma düşüyor.
Bir devlet kendi kabuğunu kırmaya, başka yerlerde varlık göstermeye başladığında Batı ülkelerinin yaptığı gibi misyonerlik faaliyetleri yapmak, bazen de yerel halkın desteğini almak için onların kurdukları cephelere katkı sağlamak zorundadır.
Açıkça şunu söylemek istiyorum. FETÖ borsalarında bir kısım kişiler kurtarıldıysa, FETÖcüleri susturma görevleri de onlara verilmeliydi. Kirli işlerden bir kısım kişiler kurtarıldıysa konuşanları susturma işi de onlara verilmeliydi. Hiçbir şey yapılamıyorsa Amerika’nın Fethullah Gülen’i esir aldığı gibi bu kişiler bırakın yurtdışına çıkarılmayı, cezaevlerinden dahi dışarı çıkarılmamalıydı.
Devlet aklı, devletin bazı yöneticilerine geçtiğinde, devlet operasyonları da devletin içindeki kişilerin kendi operasyonlarına dönüşür. Devleti büyütmenin, devleti korumanın yerini kişilerin kendilerini büyütme ve koruma istekleri yer alır.
Görülüyor ki, ahlaksızlığın bile raconunu kullanamayan bir anlayış var.
Sedat Peker’i Türkiye’ye getirseniz, mafya olduğu bilindiği halde parti kuracak olsa, Cem Uzan’ı aratmayacak kadar sempati toplar, Süleyman Soylu’dan da daha fazla oy alır.
Maalesef durum bu kadar vahim!
Meselenin özü şudur; pastadan pay alanlar suskunluğunu korur, oyundan çıkarılanlar sesini yükseltir!