Önce kendi yaşadığımız depremlerden kurtulalım!
Bu ülkede emperyalizm düşmanlığı yapıldığı kadar malzeme çalanlar düşman gösterilseydi, kaygan zeminlere kaypak insanların ruhsat veren ruhsuzlukları öldürülseydi, dahası da var dahası da "Allahü Ekber" paylaşımları kadar Allah'ın lanetlediği hırsızlar, zimmetçiler, tefeciler, insan canıyla fütursuzca oynayan caniler paylaşılsaydı, yıkılan binalar, ölen canlar gerçekten canımızı yakar yakmasına da, küçük bir çocuğun kurtarılışı umut çığlıkları attırmazdı.
İstanbul'da 15.000 (On beş bin) binanın en küçük depremde yıkılacağı tespit edilmiş, tahliye için çözüm üretmeyenler, yarın kurtarma ekipleriyle, dağıttıkları çorbalarla, yine kurtarılanların bilmem kaç saat sonra hayata tutunmalarıyla sevinecek, sahte umutların sevinci yaşanacak, ölen binlerce insan olacak!
Türkiye yakın tarihimizde Almanya’dan da, Japonya’dan da daha büyük yıkım ve kayıplar yaşadı.
Sonuçlarla avunmak, ağlamak ya da umutlarla yaşamak ne zamandan beri bu ülke insanın kaderi oldu.
Sonuca giden acıların/yıkımların önüne geçilmediği sürece biz hiçbir alanda insanlığımızı bulamayacağız.
Mesele ne iktidar ne de muhalefet meselesidir.
Karaman’ın dışında bütün şehirlerimiz deprem tehdidi altında.
Onlarca rapor hazırlanıyor, birçok bilim insanı uyarılarda bulunuyor, partilerin grup toplantılarında muhalefetin iktidara, iktidarın muhalefete laf cambazlığından öte yapılan bir şey de yok.
İktidar partisinin de, muhalefet partilerinin de belediye başkanları birbirine benziyor.
Rant insan canından daha kıymetli!
Aynı kaderi yaşadığımız Almanya, aynı yıkımları yaşadığımız Japonya rejim tartışmalarına, siyasi polemiklere girmeden yeni bir devlet inşaa etti.
Türkiye insan kaynaklarını kullanmayı öğrenemediği sürece, beyinlerimiz de sürekli yıkımlar yaşayacak, yaşadığımız şehirler de.
Enkaz altından çıkarılan bir çocuğun sevincini “Allahü Ekber” seslenişleriyle yaşayan insanların sevinci tamamen insanîdir, karşı eleştirilerin yapılması elbette ki ideolojik bağnazlıktan başka bir şey değildir.
Türkiye’nin gündemi bu mu olmalıdır?
Bir başka grup kurtarılan çocuğun başında zafer işareti yapsaydı, ona mı takılmamız gerekiyordu?
Deprem insanın engelleyebileceği bir şey değildir, insan sağlam karakteriyle her işini sağlam yaptığında depremlerde yıkılan binalar engellenebilir!
Türkiye’de yaşanan depremlerde 100.000’e (Yüz bin) yakın insan öldü.
Biz bu kayıbı terörde kaybetmedik, savaşta kaybetmedik, salgın hastalıklarda kaybetmedik, bu ölümlerin katili öldürdüğümüz insanlığımızdır.
Neyin nasıl yapılması gerektiğini bilmek, bilim adamlarına kulak vermekle gerçekleşir.
Sanal kavgalar, ölen insanlarımızı da sanallaştırıyor.
Kahrolsun Amerika!
Kahrolsun İsrail!
Kahrolsun PKK!
Kahrolsun FETÖ!
Kahrolsun Tayyip!
Kahrolsun CHP!
İyi de kahrolsun demekle neyi çözebiliriz neyi?