Nedense...
“İnsan ne yapıyorsa, yaptığı işi severek yapmalıdır” sözünü hayatımızda birçok kez kullanmışızdır.
İnsan rızkını karşıladığı işi de severek yapmalıdır, kendini vazifelendirdiği işi de.
İnsanın kendini vazifelendirdiği iş, sürekliliği olan sorumluluğa dönüştüğü zaman, rızkını karşıladığı iş, onun için sadece yaşamını devam ettirmekle sınırlı bir iş olacaktır.
İfadelendirmesi kolay olmakla birlikte zor ulaşılan bu kararlılık, insanın hayatını kolaylaştıran bir tercihtir. İşin ya da iş yerinin değişmesinin hiçbir anlamı olmayacaktır.
Her mesele insanın yaptığı işe inanması, kararlı olması, kararından geri adım atmayacak bir iradeye sahip olmasıyla çözülür.
Kendi odalarımızda eşyanın yerini yerli yerince bilmemiz karanlıkta sağa sola çarpmamıza engel değildir. İlk kez girdiğimiz aydınlık bir odada eşyanın yerini bilmesek dahi hiçbir yere çarpmadan kendimize oturacak bir yer bulabiliriz.
İnsan kendi elleriyle yerleştirdiği eşyaların bulunduğu mekanlarda, kendi iradesiyle yaptığı işlerde huzur bulmuyorsa, ne kadar şatafatlı, ne kadar şaşalı bir hayata sahip olursa olsun kendini tanrılaştıran bir yalnızlığa mahkumdur.
Kendilerine gösterilen anlık bir ilgi, kendilerini keşfeden bir söz, kendilerine duyulan saygı onları bir çocuk gibi sevindiren, etrafındaki insanlara masal kahramanı gibi kendilerini anlatan bir sarhoşluğa sürükleyecektir.
Her insan takdir edilmeyi, sevilmeyi, saygı duyulmayı ister; yaptığı işi severek yapan insanların önceliği takdir edilmek ya da sevilmek değildir, o işi hakkıyla yerine getirip getiremediğini sorgulamaktır.
İnsanların inandıklarını yapma kararlığı samimiyet içerdiğinde, yapılan iş yanlış dahi olsa açık verilmeyen bir takdiri de taşıyacaktır.
Halis niyet denilen kararlılık, hatayı da, yanlışı da zamana yayan, gurur meselesi haline dönüştüren, bahaneler üreten bir acziyeti barındırmaz, ışığı gördüğü andan itibaren karanlıktan koşarak çıkmasını sağlar.
İnandığı değerleri hayatında yaşamaya başlayan insanlar, karşısındakileri de insanlaştıran, hayatlarının hiçbir alanında sınıf ayrımını kendi üzerinde hissetmeyen, başkalarına da kendinden üstün olduklarını hissettirmeyen insanlardır.
İnsan hayatı değil kendini ciddiye aldığı zaman, hayat da ciddiyetini kuşanacaktır.
Her an ölümün kendini bulma ihtimali olan insanın hesapçı olması kadar büyük bir aptallık olamaz.
Yaşayacağımız zaman dilimi belirlendiğinde dahi insanın ilk aklına gelen inzivaya çekilmek olacaktır, nedense inandığımız değerleri yaşamak uğruna ölmek değil!