Kur'an'ı doğru şekilde anlamak mı, yaşamak mı vazifemiz!
İslam, İslamcılık, Kur’an, sünnet, tasavvuf tartışmalarında gözden kaçırılan tek bir gerçek vardır, farklı şeyler söylenilse de hepsinin yaşantısı aynıdır.
Bir tarafta Hz. Muhammed’in (s.a.v.) önüne geçirildiği iddia edilen şeyhler, diğer tarafta Hz. Muhammed’in hayatına benzer bir hayat sürmeyen, kendilerini belirleyici kılan şeyh karşıtı şeyhler vardır.
Bir tarafta Kur’an’a sarılan kendilerini konumlandıran insanlar, diğer tarafta insanlara sarılan kendilerini konumlandıran insanlar fazlasıyla olmakla birlikte, kimse kendini Hz. Muhammed’in yanına yakıştıracak bir hayat sürmemektedir.
Hepimizin durumu aynıdır.
Kur’ansız ve Peygambersiz bir hayat sürdüğümüz gerçeğini inkar etsek de, Hz. Muhammed gibi bir hayat sürdüğümüzü, O’nun gibi bir ahlak sahibi olduğumuzu ve O’nun gibi mücadele verdiğimizi kimse söyleyemez.
Hz. Muhammed (s.a.v.) kendisine vahiy indiğinde vahyi etrafındakilere anlatan değildi sadece, Allah’ın buyruklarını yaşayan ve etrafındaki insanların yaşamaları için de birlikte hareket eden bir rehberdi.
Türkiye Müslümanları kendilerini konumlandırdıkları cemaatler içinde de sosyal hayatlarına dokunulmayan bir din anlayışını benimsemiş durumdadır.
Din anlatıcılarının kendi yaşantılarına da cemaat içerisinde yer alan insanlar dokunmamaktadır.
Dinin yaşanmasından daha çok dinin anlatılmasına yönelik çalışmaların içinde yer alan insanlar kendi Kur’an anlayışlarının yaygın bir şekilde insanlara ulaşması için dergi, gazete, televizyon kurmakta, cemaat evleri ve öğrenci yurtları açmaktadır.
Ayetler, hadisler ya da kendi bağlılıklarını hissettiği insanların sözleri durumun vahametine göre paylaşılmakta, öngörüleri olan söz yığınları arasına karıştırılmaktadır.
Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlarda şeyhlerin, hocaefendilerin, yazarların, şairlerin, mütefekkirlerin, siyasilerin yaşanmakta olan bir olay karşısında daha önceden söylenmiş sözlerinin paylaşımları maalesef daha önceden konulmuş bir tavrı ve yaşanmışlığı paylaşan bir anekdotu dahi gözlerimizin önüne serememektedir.
Peygamber Efendimizin sağlığında da dinin bozulmasına dönük girişimlerde bulunulmuştur, vahiy katiplerinin içinden de çıkmıştır, Mu’az bin Cebel’in Peygamberimiz tarafından Yemen’e gönderilmesi sebebi de dinden çıkanlara karşı açılan bir savaş sebebiyledir. Esved el-Ansi kendinin peygamber olduğunu iddia etmiş, İslam topraklarını işgal girişiminde bulunmuştur.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) vefatı sonrası hilafet tartışmaları sıkıntılı anlatımlar içermektedir, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in halifelik dönemlerinde dahi en fazla yalancı peygamberlerle ve İslam dininden irtidâd edenlerle uğraşacak duruma gelmeleri, onlara karşı savaş açmaları ve bid’atlarla mücadele etmeleri bizlerin yeterince gündemine girmemiştir.
Ridde Savaşları okunduğunda, Peygamber Efendimizin hemen vefatı sonrası başlayan bozulmalar görülecektir.
Türkiye Müslümanlarının ibadet ve giyim kuşam özgürlüklerine getirilen yasaklar karşısında verdiği mücadele sonuç aldırmıştır.
Siyasi tercihler Müslümanların kendilerini ifade etmelerinin önündeki engelleri kaldırmakla sınırlıdır, Müslümanların İslam’ın emirlerini bireysel iradeleriyle yerine getirmelerinin önünde hiçbir engel yoktur.
Zekatını hakkıyla ödemeyenlere karşı savaş açan bir İslam Dini vardır.
Sadece kendine savaş açılacak durumda bir Müslüman olup olmadığını dahi inançlı insanların düşünmesi yeterli olacaktır.
Maişetini karşılayacak hiçbir işi olmayan insanların, Müslümanların sırtından saltanat sürerek din anlatmaları ya da kendi gelirinden hakkıyla zekat dağıtmayan din anlatıcılarının, İslam’ın sosyal birliktelik pratiğini birlikte olduğu insanlara öğretmesi beklenemez.
İslam insanın ibadetlerle ruhunu zenginleştirmesini, adaletle de insanların adil bir şekilde yaşamasını emreder.
“Ancak müminler kardeştir” ayetinin bir birimizde karşılık bulması, kardeşlik hukukumuzun hak ve adalet uygulamasını bizlerde yaşatacaktır. Cemaat farklılıkları olan insanların bir birlerini kardeş olarak görmedikleri gerçeğini bir kenara bırakalım, hangi cemaat kendi içinde kardeşlik hukukunu yaşatabilmiştir?
Türkiye Müslümanlarını rahatlatan bazı insanların kendileri gibi düşündüğünü bilmesidir, değilse kendi düşüncelerinin kendi üzerlerinde dahi yaşaması, yaşatılması değildir.
Bizlerin Kur’an’ı en doğru şekilde anlamaya ya da Hz. Muhammed’in (s.a.v.) sözlerinin hangilerinin sahih olup olmadığını tartışmaya değil, Peygamber Efendimiz gibi Kur’an’ı yaşamaya ihtiyacımız var.
Bizler İslam’ın taraftarları değiliz, bizler İslam’ın emirlerini yerine getirmekle vazifeliyiz.