1. YAZARLAR

  2. Ahmet Şükrü Kılıç

  3. Kenan ilinde buluştuğumuz bir adam belki de!
Ahmet Şükrü Kılıç

Ahmet Şükrü Kılıç

Yazarın Tüm Yazıları >

Kenan ilinde buluştuğumuz bir adam belki de!

A+A-

Bir kadın.

Hayata tutunmaya çalışıyor.

Kocası hayta mı hayta, yolu gözlenen bir çocuk, bazen de evden uzaklaşması istenen bir ömür törpüsü…

Kadın hamile olduğunu öğrendiğinde tutunacağı bir dala sarılmanın hayalini kuruyor, erkek olsun istiyor, kocasının olamadığı evinin erkeği, evinin direği olsun istiyor.

Bir erkek çocuğu doğuruyor aslanlar gibi. Yoksulluğun tam da ortasında bir tomurcuk gibi açmayı bekliyor.

Anne yine doğum yapıyor. Baba aklı başka yerlerde uğruyor eve. Annenin zoruyla, yalvarıp yakarmasıyla baba nüfus dairesine gidiyor.

Oğlu iki yaşına gelmiş, diğer çocuk bir yaşında.

Nüfus memuru kız soruyor babaya “İsimleri ne?” diye.

Bilmem ki” diyor adam.

Evin yolunu biliyor ama öğreniyor çocuklarının adını, öyle yazılıyor isimleri.

Çocuğu amcası evlatlık alıyor.

Çocuk altı yaşına geliyor, sokakta birlikte oynadıkları akranları okula başlıyor, O'nun nüfus kaydındaki yaşı dört.

Çocuk meraklı, her şeye koşan, her şeyi öğrenmek isteyen, daha çocuk yaşta kendini kendine rehber yapan bir zekaya sahip.

Okula gideceğim diye tutturuyor.

Aklı kalmasın diye götürülüyor okula. Okul müdürünün önünde bir gazete var. uzatıyor çocuğa, “Bu gazetenin manşetini oku, seni kaydedeyim” diyor.

Okuyor çocuk.

Okul Müdürü de, götürenler de şaşkın.

Kaydediliyor.

Köy okulu. Okumada en iyi öğrenci, matematikte de.

İlkokulu bitirdiğinde, öğretmenler “Bu çocuğu mutlaka okutun” diyorlar.

He” denilse de okutamıyorlar, “Kur’an Kursu”na gönderiliyor. Her gün Kur’an öğrenmeye gidiyor, sonrasında tarlaya.

Çocuğun hayalleri var, kendi dünyasında kurduğu hayallerden kimsenin haberi yok.

Çocuğun büyük adam olma hayallerini anlamıyor büyük adamlar.

Arkadaşları ortaokulda okuyor, o tozun toprağın içinde küçücük ellerine nasır işliyor.

Çocuktan daha çok öğretmenler, çocuğun akrabaları okula kayıt yaptırılmasını istiyorlar, sonunda kaydı İmam Hatip’e yaptırılıyor.

Ama gönderilmiyor, bir kaydı oluyor sadece.

Çiftçiliğe devam…

On sekiz yaşına kadar köyde çalışıyor çocuk, on sekizine geldiğinde genç adam oluyor, evlendiriyorlar.

Birkaç yıl sonra genç adam kendi yolunu kendi çizmeye karar veriyor, ayrılıyor köyden.

Ne iş bulursa çalışıyor.

İçinde okuma isteği sönmüyor hiçbir zaman.

Yirmi bir yaşında ortaokulu dışardan bitirmek için yeniden kayıt yaptırıyor.

Bu kez de askere gitmek zorunda kalıyor.

Tam terhis olacağı zaman da askerlik dört ay uzatılıyor.

Öğrencilik kaydını askerlik yaptırdığı yere aldırıyor.

Yaş olmuş yirmi üç. Askerliğin dört ay uzatılması işine yarıyor, dört ayda ortaokulu bitiriyor.

Yine her işte çalışıyor, yine alnının teriyle evine ekmek götürüyor.

Sağlık İl Müdürlüğü’nün hizmetli ilanı yaptığını duyuyor, ortaokul diplomasıyla müracaat ediyor, yazılı sınavı birinci olarak kazanıyor, torpil dönse de birinci olan mülakatta elenemiyor.

Hizmetli olarak işe başlıyor, müdürün odacılığını yapıyor. Daha sonra 112’ye geçiyor, rahatlıyor biraz, bir gün nöbet tutuyor, üç gün yatıyor.

Askerlik dönüşünden iki yıl sonra Açık Öğretim Lisesi’ne kaydoluyor.

Yirmi beş yaşında liseli oluyor, bir dönem de kayıt yaptırmayı unutuyor, bir yıl uzatmalı olarak mezun oluyor liseden.

Bir gün gazete okuyor. Gazetenin iç sayfasında üniversite sınav sorularını ve cevap anahtarını görüyor. Başlıyor soruları çözmeye. Cevap anahtarıyla çözdüğü soruları karşılaştırdığında soruların hiç de zor olmadığını anlıyor.

O zamana kadar eline geçen ne olursa olsun okuyan genç adamın gözlerinde bir ışık parlıyor. Celal Yıldırım’ın dört ciltlik fıkıh kitabını, Said Havva’nın kitaplarını okumuş, hayatına dokunan bir hoca var. İstikametini çizmiş en baştan, geçmişin acı hatıralarını ne kendisi yaşamak istiyor ne de başkalarına yaşatmak…

Üniversite sınavına giriyor, tek bir kitaba çalışıyor, on yıl boyunca üniversite sınavında çıkan soruların yayınlandığı bir kitap. İki aşamalı sınavda yüzde bir’in içine giriyor.

Aldığı maaş yetmiyor, boyacılık yapıyor, sıvacılık yapıyor, bir de evlat acısı yaşıyor üzerine.

Çalışmak zorunda kaldığı için ikinci sınavda sadece Konya Selçuk’un ikinci öğretimlerini yazıyor. Yirmi yedi yaşında üniversiteli oluyor.

Yüklem nedir bilmiyor, özne nedir bilmiyor, bağlaç nedir bilmiyor,  Edebiyat Fakültesi'nde okuyor, kompozisyon dersinde hoca “Kompozisyon yazılacak” diyor, arkadaşına “Kompozisyon nedir?” diye soruyor.

İlk dönem anlamaya, kavramaya başlıyor, ikinci dönem dersleri topluyor.

Okulu bölüm ikincisi olarak tamamlıyor.

Bölüm birincileri ve ikincileri yüksek lisans sınavına girmeden kayıt yaptırabiliyor, yüksek lisansa başlıyor.

Araştırma Görevlisi ilanı çıkıyor, hemen başvuruyor, ilanda şartı tutan tek kişi de kendisi.

Bölüm başkanı almamak için çok uğraşıyor ama diğer hocalar da O’nun üzerinde baskı kuruyor. Sonunda Araştırma Görevlisi olarak başlıyor Eğitim Fakültesi’ne.

2005 Yılında Yüksek Lisansı tamamlıyor, 2011 yılında da Doktora öğrenimini.

Doktorasını bir yıl bilerek uzatıyor, sırf kendisini araştırma görevlisi olarak başlatmak istemeyen bölüm başkanının yaş haddinden zorunlu emekli olmasını bekliyor, tezinde adını ve imzasını görmemek için.

Şimdi Erbakan Üniversitesi’nde Doçent.

Yiğit bir adam, onurlu bir adam, kavgacı bir adam, eğilmeyen bükülmeyen bir adam.

Tanımaktan, dostu olmaktan onur duyduğum bir adam.

Kenan ilinde buluştuğumuz bir adam belki de.

Adını paylaşmayacağım, hazzetmez çünkü…

***

"Şehitlerimize Allah rahmet eylesin.

Mekanları Cennet olsun.

Yaralılarımıza Rabbim acil şifa versin.

Milletimizin başı sağolsun."

Önceki ve Sonraki Yazılar