Kazanacak ata mı, üzerine bineceğiniz ata mı oynuyorsunuz?
Siz ne kadar siyasete gönül verirseniz verin, ne kadar siyasetin yükünü omuzlarınızda taşırsanız taşıyın, kendi gayretlerinizle sosyal medyada zillet ittifakına söyleyeceğiniz sözleri sakınmadan söyleyin, onların algı operasyonlarını rezil edercesine yüzlerine vuracak belgeler yayınlayın, onlar kadar aidiyet duyduğunuz siyasi hareket sizleri kendi çalışmalarına dahil etmiyorsa, seçim projesi bile geliştiremeyen bir durumdaysa, atınızla arabanızla her türlü çalışmaya hazır olduğunuz halde bırakın başkalarını ikna etmeyi, gönüllü olan sizlere dahi ulaşabilen teşkilatlar yoksa, kendi çabalarınızla seçilecek insanı seçen bireyler olduğunuzu bilin isterim.
***
Bana hala "Doğan Hisar kim?" diye soranlar var. Geçmiş yıllarda AK Parti Gençlik Kolları Başkanlığı da Alper Mikdat Akıncı'yı yönetimde konuşması için davet etmişti. "Kim olduğumu bilseniz davet de etmezdiniz, arama zahmetine de girmezdiniz" demiştim. Kimliğimi açıklayınca bir daha geri dönüş de olmamıştı.
***
Bir fikir istediği kadar insanların hayatlarını kolaylaştıran projeleri gerçekleştirirse gerçekleştirsin, o kolaylıkları halkın hepsi yaşayabilecek durumda değilse, en önemlisi de iktidarda olduğu halde sanatçı yetiştiremiyorsa, değil 17 yıl 170 yıl da ülkeyi yönetse, medeni bir devlet yönetiminden halkını mahrum edecektir. Bütün devrimler aydınların ve sanatçıların öncülüğünde gerçekleşmiştir. Biz karşı mahalleden gelen sanatçıları dahi değerlendiremedik, onlar bizlere inatla değer kattı. Bugün çok iyi edebiyatçılarımız, çok iyi şairlerimiz, çok iyi hikayecilerimiz, çok iyi sosyologlarımız, çok iyi felsefecilerimiz, çok iyi tarihçilerimiz, çok iyi ilahiyatçılarımız olmasına rağmen riyaset onlara değil de meddahlara, şaklabanlara imkanlar tanımaktadır. Kendi meşru zeminlerimizde bizlere değer katan, bizlere değer katacak olan insanları bile meşhurlaştıramadık. Kendini yetiştiren insanlar, topluma değer katan insanlardır, onların kendi şahsiyetlerini korumasına dahi tahammül edilemiyor. Bu sadece siyasi yapıların değil sivil toplum örgütlerimizin de sorunudur. Yazık, hem de çok yazık!
***
“Kazanacak ata oynayanlar” olduğu gibi, üzerine binmek istedikleri atı kazandırmak isteyenlerin de bütün isteği, müteşekkilleri ve makamları şekillendirmektir.
Kimi meclis üyesi, kimi ihale takipçisi, kimi kiralanacak gözde yerlerin kendisine verilmesi, kimi elde edeceği makamla alaşağı edeceği kişiyle rövanş hesabı, kimi de yönetim, vekillik gibi istekler taşıyor.
Siyaset baştan sona kendi içimizde bile bir iktidar kavgası haline geldi.
Kendi geçmiş yapı ve yapılandırmalarında adaleti öksüz ve yetim bırakan insanların gidecekleri ve gelecekleri yer neresi olursa olsun hukuku üstün kılan insanlar olamayacaktır, her türlü yargının üstün olduğu yönetim modelleri siyaseti de, sivil yapıları da birbirine benzetecektir. Türkiye'deki siyasi yapıların hiçbiri adaleti kendi içlerinde yeşertip büyütemediği için, gelen de giden de hep kendilerinde olmayan adalet kavramıyla insanlara hitap etmektedir. Millet de hakkaniyetli isteklerde bulunmamaktadır. Hepimiz işimize geldiğinde adaleti askıya alabilen bir yapıdayız, onun için de her siyasi hareketin kendi iç yapısındaki yönetici değişikliğinde dahi yapılar yenilenmektedir. Bizler sistem kuran insanlar olamadık, kendi sistemimizi kuran insanlar olabildik!
***
Üniversitelerimizin Rektörleri kendi kadrolarını kurmaktadır, rektör yardımcılarından dekanlara kadar üniversite yönetimlerini şekillendirmektedir. Birçok üniversitemizin vakfı vardı, yine olmalıdır, vakıflar marifetiyle üniversitelerde derece yapan, yöneticilik kabiliyeti olan, alanında uzman olabilecek öğrencilere gerekirse öğretim görevlisi kadar burslar verilmeli, Türkiye'yi yönetecek kadroların yetiştirilmesi derdi taşınmalıdır.
Vakıf Üniversitelerimiz adı üstünde vakıf üniversitesi oldukları halde birer ticari kuruluş haline dönüşmüşlerdir. Bu ülkeye kendini vakfedecek insan yetiştiremeyen vakıf üniversiteleri vakıf kavramını kirletmektedir!