Kaç yıl geçerse geçsin sanki birlikte yaşamış gibisin
Annemin vefatı sonrası birçok arkadaşım aradı.
Arayanların birçoğu gerçekten hayatı birlikte paylaştığım insanlardı.
Annemle ilgili bir şeyler söylemenin daha zamanı var.
Daha doğrusu bir şeyler yazabilecek durumda değilim.
Arada yokluyor, dalıp gidiyorum.
Çocukluğum meğer hiç büyümemiş, nasıl da en ince ayrıntılarına kadar içimde saklamışım her şeyi, kendime de hayret ediyorum.
Bir gün yazacağım ama öyle bir kez değil, birkaç yazıda öksüz kalmanın yanında yetim kalmanın da insandaki duygu yoğunluğunu anlatacağım.
Arkadaşlarım diyordum…
Bana kan bağından öte yakınlık duyan, yakınlık duyduğum hakiki arkadaşlarım oldu benim.
Hepsi de güzel insanlar.
Hepsi de kendi adıyla anılan, kendilerini var eden insanlar.
Bizler düşünce dünyamızda nasılsa, ilişkilerimizde de hep tarağın dişleri gibi eşit olduk.
Göğsümün kabardığı, içimi coşturan, sarıldığımda hissettiğim, gördüğümde koşmak istediğim arkadaşlarım oldu.
Üniversite yıllarında öğrencilik yıllarım fazla olmasa da, o kadar çok arkadaşım oldu ki, bizi bir birimize yakınlaştıran okullarımız değil, inançlarımızdı.
Siyasiler içinde de, sivil toplum örgütleri içinde de, meslek grupları içinde de sadece bir birimize dokunduğumuz ağabeylerle, arkadaşlarla ilişkilerimi devam ettirebiliyorum.
Ne kadar mesafeyi açacak olsak da, ne kadar bir birimizi kırmış olsak da, ne kadar farklı mecralara savrulmuş olsak da, bir selam yetiyor, bir tebessüm her şeyi unutturuyor, bir hatırlanış yeniden bir birimizin mirasçısı olduğumuzu hatırlatıyor.
Sonra anlıyorsun ki, biz kardeşliğin adını arkadaş koymuşuz…