Hz. Muhammed çiftçinin elini öptü, siz zalim eli sıkıyorsunuz!
Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
Sezai Karakoç
Bize sadece yeşil sarıklı ulu hocalar değil, siyasiler de, sivil toplum örgütü başkanları da, yazarlar da, akademisyenler de, şairler de tanımlama yapmaktan öte bir öğreti önderliği yapamadı.
O büyük laflar eden, ayet, hadis, İslam tarihi, Selçuklu tarihi, Osmanlı tarihi, Cumhuriyet tarihi üzerine yorumlar yapan, padişahların kardeş katlinden tek parti zulmüne, üstü kapalı Atatürk eleştirilerine kadar ahkam kesen insanların hiçbiri bizlere yaşadıkları çağda yapılan zulümlere karşı duruş gösteren bir tavır mirası da bırakamadı.
Okuduğumuz Kur’an ayetlerinde hiçbir kavmin Allah’a inanmadığı için helak edilmediğini de görüyoruz, teraziyi bozan, ahlaksız, zalim yöneticilere boyun eğen toplumların ahlaksızlığa ortaklığından dolayı hepsinin helak edildiğini de biliyoruz.
Kader yaşananlara teslim olmak değildir, kader Allah’a teslim olmak, haksızlık kimden geliyorsa gelsin güç karşısında en büyük güç olduğuna inandığımız Allah adına mücadele etmektir. Bizler yeryüzünde Allah’ın halifeleri olduğumuza inanıyorsak, kendini ilahlaştıran insanlar karşısında Allah’a bile göstermediğimiz intizam ve saygıyı gösteremeyiz.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), Tebük seferinden dönüyor. Medine’nin sokaklarında tefler çalıyor, çocuklar “Hz. Muhammed ve şerefli ordusu geliyor” diye sevinç çığlıkları atıyor. Herkes sıraya giriyor, Allah Rasulü’nün elini sıkmak, cihada gönderdikleri kardeşlerini, eşlerini, oğullarını bağrına basmak için!
Tarlada çalışan bir adam var, sesleri duyuyor, bırakıyor küreği, koşuyor Peygamber Efendimiz’i karşılamak için. En son sırada yerini alıyor. Nefes nefese. Sıra kendisine geliyor.
Hz. Muhammed (s.a.v.), adamın ellerine bakıyor, ellerinin her yeri nasır tutmuş, toz toprak içinde üzeri.
“Ne bu ellerinin hali” diyor.
“Ey Allah’ın Resulü tarlada çalışıyordum, sesleri duyunca koşarak geldim, ellerimin nasırı toprakla uğraşmaktandır” diyor.
Allah’ın Resulü Hz. Muhammed adamın iki elini avuçlarına alıyor, ellerini ağız hizasına kaldırıyor, avuç içlerinden öpüyor. Sonra dönüyor bütün Medine halkına var gücüyle duyuruyor; “Bu ellere ateş değmez, ahirette Cehennem ateşi dokunmaz, cihadda kılıç sallayan ellerle, rızkını karşılayan nasırlı ellerin arasında hiçbir fark yoktur” diyor.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), çiftçi olan sahebe Muaz b. Cebel’in ellerini öpmüştür.
Biz siyasilerimizden çiftçinin ellerini öpmesini de istemiyoruz, çiftçinin alın terini zimmetine geçirenlerin ellerini sıkmasınlar, arkalarında durmasınlar, zulümlerine ortak olmasınlar yeter!