Dokunma yanarsın!
Ne zaman bir şarkı, bir türkü dinlemek istesem, lise yıllarından buyana dinlediğim Ahmet Kaya düşer hep aklıma.
“Ağlama bebeğim”le tanıdığım, “İçimde ölen biri var”la belki de kendimi bulduğum, suskunluklara olan isyanım, her geçen gün içimde öldürdüklerimi hatırlatan, o “Vayyy vayyy vaaaa” sesi nasıl da içten içe içimden yükseliyor.
Beni ağlatan tek yorumcu olmuştur, hala da içimde mahşerler kaynatan tek sanatçıdır.
Gençliğimi kimse bilmez
Sakallarımdan çocuk kokusu
Ağzımdan ay ışığı fışkırır benim
Ceketimi yağmurlara astığımdan beri
Tehlikeli şiirler okur, dünyaya sataşırım ben
Dünyaya sataşmak, Ahmet Telli’nin “Korkarım korkmaktan” haykırışında anlam bulur.
Geceden mülteci kederim, korkarım…
Bir kayıkçı teknesi karşında oturduğumuz olur, rakısına dokunmam, mezesine ortak olurum.
Zemzem yudumlayarak da kendimden geçebilirim, yarım bardak suyu başımdan aşağı devirerek de.
İçimde o kadar isyan şiirleri var ki, biriktirmiyorum, kusuyorum hepsini insanların üzerine.
Birçoğu abdestli, birçoğu besmeleli, birçoğunun ayetler dilinde muska gibi duruyor, ağızları leş gibi kokuyor.
Gel düşümdeki sevgili, ay ışığı yedir bana.
Bizim yürünecek yolumuz oldu da, birlikte yürüyeceğimiz birileri olmadı bu hayatta, yola düştüklerimiz köşeyi döndü, devam edenlerin de dönülecek yolları kalmadı geride.
“Bir de sen gitme içimden” dedikçe yaralandık.
Artık sürseniz de sefa, giden biz olmayacağız.
Yerken içerken, meşk ile kendinden geçerken birileri, kavga etmeden, bir daha tutuklanmadan ve küfür etmeden kafamı kırarcasına koşmak istiyorum.
Yaklaşma sinsice, yaklaşma hikmetli sözlerinle, yaklaşma menkıbelerinle, yaklaşma hesabınla, yaklaşma kitabınla, yaklaşma…
Dokunma yanarsın!