Davutoğlu'na vurun, Babacan'ı yüceltin!
Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ı youtube, gazete ve özel kalanlarda izliyoruz.
Her ikisine AK Parti’de yer edindiren siyasi referanslar, Abdullah Gül’e dayanıyor.
Ahmet Davutoğlu Suriye politikasından dolayı yerin dibine geçiriliyor, Ali Babacan ekonomik politikalardan dolayı yüceltiliyor.
Davutoğlu “Suriye politikalarının sadece kendi iradesine bağlanmasının yanlışlığını vurguluyor, Erdoğan’ın son karar merci olduğunu” söylüyor, Babacan “Ekonomi politikalarını Erdoğan’sız bir reklam portalına” dönüştürüyor.
Dış politika sorgulamaları bu kadar tartışılacak duruma gelmeseydi, Davutoğlu da Babacan gibi dış politika üzerinden siyaseti kendine bağlayacak bir kurnazlığı fazlasıyla gösterirdi.
Her ne kadar biri sorgulanan, diğeri daha tolere edilen de olsa, her ikisi de tek adamlık payesini Erdoğan’a yapıştırmaktan geri kalmıyor, sonuç olarak ortada bir başarı ya da yanlış varsa bütün kapılar Erdoğan’a çıkıyor.
Davutoğlu ve Babacan’ın Erdoğan tanımlamalarının kısmi haklı tarafları olsa da, AK Parti seçmeninde bu tasvirlerin kök salması mümkün değil.
Atanan iki insanın siyasi manevraları kendilerini koz olarak kullanan insanların büyüttükleri dağlarda yankı bulsa da, seçmenin zihninde çok daha farklı karşılıkları var.
Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan, Erdoğan’ı günah keçisi yapmakla bir yere varamayacaklarını göremeyecek kadar kör oldukları gibi, koyun postuna bürünen birer Abdurrahman Çelebi olduklarını da gizleyemiyorlar.
AK Partili trollerin kendilerine saldırdığını söyleyen Bermuda Üçgeni, kendi trollüklerini de kendileri yapıyor, Erdoğan’a muhalefetin söyleyemediklerini de kendileri söylüyor, Erdoğan daha bunlara karşı ağzını açmış da değil.
Gezi kalkışmasından 15 Temmuz işgal girişimine kadar yaşanan süreci, Erdoğan’a destek olmakla kişiselleştiren kafaların devlet işgalini anlamayacak kadar kalın kafalı olduklarını söylemek de mümkün, Erdoğansız devlet yönetimini içselleştiren güruhların değirmenine su taşıyan ya da o değirmenin taşını çeviren mekanizmanın parçaları olduklarını söylemek de.
Erdoğan’ın her üç ismi partiden uzaklaştırma yöntemlerini etik bulmuyorum, daha farklı bir yöntem uygulanabilirdi.
Yine her üçünün gelebilecekleri en iyi makamlardan uzaklaştıktan/uzaklaştırıldıktan sonra, alışkanlıklarını, konforlarını, imtiyazlarını yeniden kazanmak uğruna sudan çıkmış bir balık gibi çırpınarak can suyu arayışlarını hiç yakıştıramıyorum.
İster kabul etsinler, ister etmesinler, kendilerine biçilen rolleri oynayan insanların Türkiye’ye rol biçecek ne iradeleri ne de kudretleri olabilir.
İkinci adam olarak en az birinci adam kadar başarılı olan insanlar, kurum ve kuruluşlar üzerinde, en önemlisi de dünya siyasetinde yaşaya yaşaya kazanılan duruşu asla gösteremezler, gölgelendikleri irade altında cephelerde gösterilen başarıların bir Başkomutanı vardır!