Cumhurbaşkanımız Erdoğan Üniversite rektörleriyle kampa girmelidir!
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın “Eğitim düşünce /anlayış eylem planı” yapmasında fayda var!
AK Parti Hükümeti’nin “İnsan hakları eylem planı ve hukuk reformu, ekonomik reform” gibi kamuoyuyla paylaştığı açıklamalar art arda geliyor.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan reform açıklamalarını yapıyor, sonra da gerekli tedbirlerin alındığından, sözgelimi esnaf tarafından geri dönüşü olmayan ya da ödeme zorluğu çekeceği bilinen dilimlerden vergilerin silineceğini söylüyor.
Geçmiş yıllarda “Muhtarlarla” da düzenli görüşmeler yapıldı.
Sanırım bu itibardan olsa gerek, Kemal Kılıçdaroğlu da “Muhtarlara özel kalem müdürü atamaları gerçekleştirilse, Türkiye’de işsizlik sorunu çözülür” dahiyane tespitinde bulundu.
Türkiye’nin geleceğini emanet ettiğimiz üniversiteler hakkında da acil eylem planları ya da Berat Albayrak’ın dilimize pelesenk ettirdiği “Sürdürülebilir” planların yapılması gerekiyor.
Her yıl üniversite sınavlarına 2 milyon gencimiz giriyor, bunların aldığı puanların binlik oranları da hangi bölümlere girebileceğini gösteriyor.
2 milyon öğrenciden 15 bini tıp fakültelerine, 100 bini hukuk faküllerine kayıt yaptırabiliyor. Diğer fakülteler de binlik oranlara göre öğrenci kontenjanlarını tamamlıyor.
Eğitim düşünce ve anlayış planı olarak ya da başka bir adla yapılması gereken istek ve endişelerimizi paylaşmak istiyorum.
Türkiye’nin en zeki ve akıllı gençleri devlet üniversitelerine ya da YÖK denetiminde bulunan Vakıf Üniversiteleri’ne emanet ediliyor.
Üniversite hocalarının mesleki dersleri öğrencilere vermesinin en üst seviyede olması ve öğrencilere hangi bölümde okurlarsa okusunlar vatandaşlık bilincinin, meslekî ahlakın ve ülke çıkarlarının öğretilmesi gerekiyor.
Bunun için bir ideolojiye gerek yok.
Devlet eğittiği, okuttuğu öğrencilere bu bilinci kazandırmakla sorumludur.
Üniversite hocalarında dersine girdiği öğrenciler üzerinde esaslı bir öğretme isteği ve gelecek inşasını şekillendiren ustalık sanatkarlığı olmalıdır ki, emanetler doğru bir şekilde yetiştirilebilsin.
Milli Eğitim kurumlarımızın da aynı hassasiyeti taşımasını söylemeye gerek duymuyorum.
YÖK Başkanı Yekta Saraç ve YÖK Yönetim Kurulu Üyeleri’nin böyle bir heyecanı yok.
Erdoğan tarafından atanan rektörlerin böyle bir heyecanı yok.
Kaldı ki siyasi olarak bile bu heyecan üniversitelere 20 yıl boyunca taşınmış olabilseydi, hiçbir siyasi yönlendirmeye gerek kalmadan üniversitelerin kendisi AK Parti için bir oy deposu olabilirdi.
Üniversitelerimizde bulunan senatolarda yetki ve üniversitelerin geliştirilmesine dönük istek ve talepler görüşülüyor, öğrencilerin eğitim seviyelerinin artırılması, meslekî ahlak gibi endişeler hiçbir zaman gündem maddeleri içinde yer almıyor.
Erdoğan bir Devlet Başkanı’dır ve devletin bütün kurumları üzerinde yetki sahibi olan da bir idareci konumundadır. Erdoğan’ın esas görevi referanslarla rektör atamak değildir, üniversitelerin eğitim kalitesini artırmaktır.
Açılan üniversite sayılarıyla övünmeyi asla küçümsemiyorum, üniversitelerimizin dünya üniversiteleri arasındaki yeriyle de övünebileceğimiz bir duruma gelmek beka meselesidir.
Bugüne kadar Cumhurbaşkanlarının, başbakanların yurtdışı gezilerinde işadamları olmuştur, sivil toplum örgütü başkanları olmuştur ama bir kez olsun üniversitelerimizi temsil eden akademisyenler olmamıştır.
Üniversitelerimizin yurtdışı öğrenci programları, sebepleri tartışılsa da, bağlantılar üzerinde birçok şüphe taşısa da bazı vakıf üniversiteleri kadar çıtası yüksek bir duruma getirilememiştir.
Üniversite rektörleriyle YÖK Başkanı Yekta Saraç kaç kez bir programda bir araya gelmiştir, Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği gibi bir “Eğitim Şurası” üniversitelerimiz için geliştirilememiştir.
Üniversite öğrencilerinin marjinal ve çıkar grupları tarafından kullanılmamasının yolu da devletin her türlü elinin öğrencilerin üzerinde olduğunu göstermekle geçekleşebilir.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın AK Parti yöneticileriyle kampa girdiği birkaç gün gibi rektörlerle, sendika temsilcileriyle, bu konuda kafa yoran akademisyen ve yazarlarla kampa girmesi, onları dinlemesi, Tükiye’nin aydınlık günlere erişmesi açısından elzemdir.
Pandemi dönemi tam da bu hazırlıkların yapılması için değerlendirilmelidir.