Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, Bakan Soylu'ya hakaret etmek!
Sosyal medyanın insanı hem zıplatan hem de iştahını kabartan bir yanı var.
Paylaşımların beğenilmesi, başka kullanıcılar tarafından paylaşılması (retweet, share) hem paylaşana hem de paylaşımları paylaşanlara sanal dünyadan gerçek dünyaya taşıyan geçici heveslerin baş döndürücü bir sarhoşluğunu yaşatıyor.
Her gün kendini yenileyen, her gün ilgi odağı olmanın üretkenliğine kendini kaptıran isteklere, sosyal medya gezegeni gün içinde üretileni gün içinde tüketen söz masaları kurduruyor.
Sosyal medyada gündem belirleme niyetiyle oluşturulan hashtag (#) kullanımları da önemli bir yer tutuyor.
Cumhurbaşkanının, parti genel başkanlarının, sanatçıların, yazarların, köylünün, kentlinin açıklamalarını sosyal medyadan okuyoruz.
Bir kişinin sosyal medyada bulunması cesaret isteyen de bir şey. Fake (feyk) hesaplar hiç beklenmedik bir anda yorumların altında bitiyor, sanal gerillaların vur-kaç taktiğine göğüs gerilmek zorunda kalınıyor. Engelliyorsunuz, yorumları siliyorsunuz, bazılarının da yasal yollarla peşine düşenler çıkıyor.
Kabul edilsin ya da edilmesin gerçek dünyanın insanları maskeli ya da maskesiz sosyal medya denilen platformlarda kendilerine herkesle eşit bir alan bulmanın rahatlığını doyasıya yaşıyor.
Sosyal medya arkadaşlarımdan biri “Cinayetten hüküm giyen ve Gürcistan’da kaçak yaşadığı bilinen Metro Turizm sahibi Galip Öztürk, Galatasaraylı futbolculara Fenerbahçe’yi yenmesi için teşvik primi vereceğini açıkladı” paylaşımında bulunmuş. Paylaşımın altına yazılan bir yorum dikkatimi çekti: “Sistemin adli suçluyla problemi yok, ancak sisteme karşı en ufak tepkide (meydana çıkıp hayat pahalı desek) Ağır Cezada 20 yıldan başlar.”
Paylaşımdaki duyuru amaçlı sorgulamayı anlıyoruz, paylaşımın altına yazılan yorumun abartılı bir tarafı olsa da haklılık payı olduğu inkar edilemez.
Kimse ‘hayat pahalı’ dediği için sorgulanmıyor ama işi buraya kadar taşıtacak bir algı oluşturulabilmiş, bu algıyı oluşturanlardan daha çok bu algının oluşturulmasına malzeme verenleri de görmek gerekiyor.
15 Temmuz işgal girişiminde Genelkurmay Karargahı’nı işgal edenler, T.B.M.M. ve Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne bomba yağdıranlar, Akıncı Üssü’nü kuşatanlar, İstanbul’da kuvvet komutanlarının ellerini bağlayanlar, köprüde millete kurşun sıkanlar, yüzlerce insanımızı şehit eden, binlerce insanımızı gazi bırakanlar sosyal medyadan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, İçişleri Bakanı Soylu’ya saldıranlar kadar (taraf olanlar ya da karşı tarafta duranlar) gündem oluşturmuyor ve milletimizin gündeminde devamlılığını korumuyorsa algının değil alıklığın kurbanı büyük bir millet var demektir.
Dolandırıcı, azmettirici, zimmetçi, gaspçı, mafya, örgütçü, katil, yardım ve yataklık gibi suçların bu ülkede, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. Maddesinin ikinci Fıkrasına göre, “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” ilkesi hüküm vericilerin inisiyatifinde, hüküm vericilerin kaderi de siyasilerin iki dudağının arasındadır.
Suçluluğu bilgi ve belgelerle ispatlandığı halde onlarca insanın nasıl beraat ettirildiğini, beraat talebinde bulunan savcılara da, beraat kararı veren hakimlere de, iktidar ve muhalefet partilerinin lider ve milletvekillerine de anlatabilirim.
Yeterince lafı uzattım sanırım, bu ülkenin yargı reformuna tabii ki ihtiyacı var, esas olması gereken yargının bağımsızlığıdır.
Büyükbaş soyguncular da yurtdışında keyf çatıyor, büyükbaş terör örgütlerinin kadroları da!