Ahmet Şükrü Kılıç

Ahmet Şükrü Kılıç

Yazarın Tüm Yazıları >

Cemaatler

A+A-

Türkiye’de yüzlerce adı bilinen cemaat var, bir o kadar da adı konulmayan, insanların kendi düşünce anlayışlarıyla oluşturdukları irili ufaklı gruplar var.

İnsanlar kendi mizaçlarına, kendi hayat serüvenlerine katkı sağlayacağını düşündüğü cemaatlerle bir şekilde ünsiyet kuruyor, tabii ki ahiretlerini kurtarmak için de bu yapıların içinde yer alanların sayısı az değil.

Dini referanslarla kimlikleri anılan insanların içine İHL ve İlahiyat mezunlarını da yerleştirdiğimizde, karşımıza büyük bir halk kitlesi çıkıyor.

Vakıflar, dernekler, sendikalar, eğitim kurumları ve partiler İslamî referansları kullanıyor.

Cemaatlerin içinde çörek otu satan da var, kefen satan da.

15 Temmuz darbe girişimini görmeye hiç gerek yoktu, FETÖ’nün bir Amerika projesi olduğu 80 darbesinden önce de biliniyordu.

Adnan Oktar’ın kediciklerle göbek atmasına da gerek yoktu, otuz yıl önce Rönesans Dergisi’nin nasıl şantajcı, nasıl kumpasçı olduğu ortadaydı.

Şeyhinin oğluna köpeklik edeceğini söyleyip havlayan halifeleri de gördük, en küçük işi olmayan şeyhlerin villalarda saltanat sürdüğünü de.

Her şey gözümüzün önünde yaşandı, hâlâ da yaşanıyor.

Ben cemaatlere karşı değilim, cemaatlerin velayet hukukundan ayrı tutulmasına, kendi inanç ve yaşantılarını dinmiş gibi dayatmalarına karşıyım.

Yüz binlerce insanın eğitim hayatına katkı sağlamış, milyonlarca insanın sadece dini düşüncelerine değil sosyal hayatlarına dokunmuş yapılara benim aklım da vicdanım da karşı çıkmaz.

Vahiyden beslendiğini iddia eden cemaatlerin de, kendilerine neredeyse vahiy geldiği iddiasında bulunan rüyacıların da akidelerini sorgulamak değil niyetim, özelde kendilerini Müslüman genelde diğer cemaatleri Müslüman gören bir anlayış var zaten.

Yıllarca, “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” diyenler de oldu, “Başka partilere oy verenler patates dinindendir” diyenler de.

Kravatlısında da bir sorun var, sarıklısında da.

Birbirlerine sataşmasalar, aralarındaki farkı da kimse gündeme taşımazdı.

Ne cemaatleri, ne şeyhleri, ne kravatlıları ne de cübbe-sarıklıları bir yere koyuyorum, kendi hayatıma baktığımda Hz. Muhammed’in (s.a.v.) hayatına benzer bir hayat yaşamadığımı biliyorum.

Yedi yaşındaki kız çocuğuna nikah kıymayı gündeme getiren adamla, tarihselciliğin sefasını süren adamı gereksiz gördüğümü de söylemeden edemeyeceğim.

Ne dillerinin ayarı var ne de nefislerinin.

Sosyalistler, komünistler, ateistler, deistler, feministler, sağcılar, solcular, Kemalistler, laikler, faşistler, ırkçılar ve bütün ideolojiler ve bu ideolojilerin taraftarları, tapınanları, müntesipleri sorgulayacağım bir yerde dahi durmuyor.

Kendimizden sorumluyuz ve bir türlü kendimiz olamadık.

Olan bitenlere karşı cesaret gösteremediğim için kendimi suçluyorum.

Büyük hesap gününe inandığımı söylediğim halde küçük hesapların insanı olduğum (hatır, tanışıklık, toplumsal baskı, siyasi yakınlık vs.) için kendimden iğreniyorum.

Bize bir Müslümanın nasıl olması gerektiğini anlatanlar oldu, nasıl Müslüman olunduğunu öğreten insanlar olmadı hayatımızda.

Bunun başka bir yolu yok, bir Müslümanın nasıl olması gerektiğini hepimiz biliyoruz, kendimiz Müslüman olacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar