Boğaziçi boğazını düğümlemeli Sayın Cumhurbaşkanım!
Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan rektör tartışması, umarım Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ve akademisyen danışmanlarında şimşekler çaktırır.
Rektör atamasına karşı çıkan CHP ve DHKP-C’li çevrelerin bağlantıları, güdüldükleri merkezler ya da Cumhurbaşkanlık Sistemi’nin tek adamlık algısı veya gerçekliği inanın ki bu tartışmada kimseye bir fayda sağlamaz.
Boğaziçi Üniversitesi’nin misyonerler tarafından kurulması kendi topraklarımızda, kendi insan kaynaklarımızın en zeki gençlerini 1970 yılına kadar taşıdığı gibi sonrasında da aynı geleneği devam ettirmiştir.
Üniversitenin kuruluş amacı belli olduğu gibi, bu üniversitenin akademik kariyer köprüleri de uluslararası düzeyde hazır hale getirilmiştir. Referansları güçlü bir üniversite geçmişinin geleceği dizayn etmedeki görevi devlet bürokrasisinde kilit noktalarda görev üstlenmektir.
Misyonerlik faaliyetleri bu ülkede nostalji tadında zaman zaman tartışılır, misyonerlik faaliyetleri üzerinde ciddi akademik çalışmalar da yapılmıştır, Osmanlı’nın son iki yüzyılında ve Cumhuriyet’in kuruluşundan buyana paralel yapıya, FETÖ’ye taş çıkartacak etkide varlıklarını devam ettiren lobilerin, devlet üzerinde de, siyasi partiler üzerinde de etkisi sivil toplum örgütlerinden ve cemaatlerden daha fazladır, ayrıca birçok cemaatin de düğmesinin kimler elinde olduğu bellidir.
Devlet kendi üniversitelerine prestij kazandıramadığı, zeki gençleri kendi üniversitelerinde yetiştiremediği sürece zeki gençlerin algılara kurban verilmesinin önüne geçilemeyecektir.
Devlet Üniversiteleri, devleti yönetecek gençlerin her türlü donanımla yetiştirilmesini ve meslek ahlakını kazanmasını sağlamalıdır.
Onlarca üniversite açmak, %90 Anadolu Lisesi mezunu olan öğrencilerin yabancı dil öğrenemeden mezun olmasından farklı bir sayısal çoğunluğu kazandırmayacaktır.
YÖK’ün Türkiye üzerine en küçük projesi yoktur. Akademik Kurullar da siyasi rant devşirenlerin arpalığından farksız durumda değildir.
Gözümüzün önünde Boğaziçi Üniversitesi gibi misyonerlerin temelini attığı bir üniversite durmaktadır. Yüksek Lisans, Doktora eğitimleri uluslararası üniversitelerde tamamlanan bir eğitim sistemi kurulmuştur, bu anlamda referansları uluslararası üniversitelere taşıyan, üniversitelerine prestij kazandıran birkaç üniversite bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı sistemi, rektör atama yöntemi elbette ki tartışılsın, asıl görmemiz gereken eğitim sisteminin niteliği olmalıdır. Vakıf Üniversitelerinin durumu da aynıdır, KOÇ Üniversitesi’yle hangi Anadolu kaplanlarının kurduğu üniversiteler yarışabilir. Mesele para kazanmak değil, parayı yönetecek insanların yetişmesini sağlamaktır.
Uluslararası prestij kazanmış bir üniversitemiz yok, uluslararası bir gazetemiz, dergimiz yok, geçtik uluslararasını Balkanları, Ortadoğu’yu kapsayan bir tane gazetemiz, dergimiz yok.
Bir Boşnak, bir Arap, bir Kazak, bir Gürcü bu ülkenin çıkardığı dergide yazı yazacak, kendi ülkesinde yazdığı makale tartışılacak!
Var mı öyle bir yayın organı?
Bölge lideri olmak lafla olmuyor, bölge insanlarının zekasını, aklını, bilgisini, birikimini bu ülkeye getiremiyorsak bile, fikrini, düşüncesini, akademik çalışmalarını yayınlayabileceği bir dergi dahi yayınlayacak ufku taşıyamıyorsak, beyin göçünün önüne geçemeyiz!
Türkiye'nin gündemini belirleyenler iktidar ve muhalefetin şak şakcısı gazeteler ve köşe yazarları olmamalıdır. Bilim ve ilim dediğimiz ihtiyaç halinde başlarına çapuk bağlanan türbeler değildir!