Bir çorba da biz içirebilseydik Cumhurbaşkanımıza!
Siyasi partiler devleti yönetmek için kurulur.
Devletin anayasası, yasaları ve yaptırımları vardır.
Siyasi partilerin de tüzükleri ve programları bulunmaktadır.
İktidar olan her siyasi parti güçleri oranında anayasa ve yasa değişikliklerini gerçekleştirir.
Devletin yasama, yürütme ve yargı olmak üzere bağımsız organları vardır, zaman zaman yasama gücünü elinde bulunduran güçlü iktidarlar, yürütmeyi de yargıyı da kendilerine bağımlı halde kullanabilir, yine de bütünüyle bağımsızlık yapıları teslim alınamaz.
Devleti yöneten ya da yönetmeye talip olan siyasi partilerin kendi iç yapılarında yasamaya, yürütmeye, yargılamaya hakim olan siyasi partilerin genel başkanları ya da siyasi liderle birlikte birkaç kişidir.
“Adam olacak çocuk bilmem neyinden belli olur” diyen demiş geçmiş zamanda.
Kendi kurdukları yapılarda devletin yasama, yürütme, yargı organlarını beğenmeyen siyasi partilerin nerdeyse hepsi, beğenmedikleri devlet organların kıyısına yaklaşabilecek kadar bile partilerini dizayn edememiştir.
Yargısız infaz kavramının karşısına kanaat infazları maalesef yerleştirememiştir.
Parti içinde farklı seslerin infaz edilmesini parti yöneticileri kadar partilerin tabanları da istemektedir.
Milletin kanaatleri infaz edildiğinde millet kendi tercihlerini kısık sesle seslendirse dahi darağacında sallandırılan tercihlerinin ardından ne gözyaşı dökmektedir ne de fatiha okumaktadır.
Devlete küslük olmaz, devlete kırgınlık olmaz, devlete kin güdülmez, çünkü devleti yönetenlerin bilinçli ya da bilinçsizce yaptıkları yanlışlar vardır, düşmanlık da, kırgınlık da devleti yönetenlere karşı duyulan duygulardır.
Devlet kadar kendi seçmenlerine hak tanımayan siyasi partilerde durum daha farklıdır. Doğruları dahi söyleyecek olsanız zamanı değildir, dengeler vardır, geçilmesi gereken dereler vardır, bunların bir kısmı doğru dahi olsa, esas mesele atı alanın Üsküdar’ı geçmesi hesabıdır.
AK Parti kurulduğunda millette bir heyecan vardı. Yaptıkları ettikleri, başarıları, ekonomik kalkınma, kriz değil meselemiz.
O heyecanı diri tutan katılımcı demokrasinin kırıntılarını bu millet ekmek gibi bağrına basmıştı.
Genel Merkez’in belirlediği il ve ilçe başkanları, belediye başkan adayları, milletvekili adayları milletin heyecanını tüketmiştir.
Tayyip Bey’in vefası sembolik değerler anlamında insanın yüreğine dokunacak cinstendir.
Kendisine bilezik veren çocuğu da unutmayan, çorba getiren askeri de yıllar sonra ziyaret eden duyarlıkları hepimizi şaşırtabilen bir hafızadır.
AK Parti’nin Kurucular Kurulu Üyeleri ne kadar hatırlanmaktadır. AK Parti’nin il ve ilçe kurucu yönetim kurulu üyeleri ne kadar hatırlanmaktadır. Sonraki dönemlerde bayrağı devralanlar ne kadar hatırlanmaktadır. İstisnasız bütün teşkilatlarda hafızalar silinmiştir.
Her parti yönetimi siyasi tarihi kendisiyle birlikte başlatan bir yanılgının içine girmiştir.
AK Parti oylarını artırmasına rağmen ittifak yapacak duruma geldiyse çıkardıkları yasaları bazı çıkar çevrelerinin hazırlaması olmuştur, güçlüyken elini zayıflatacak bir oyunun içine sokulmuştur.
Asla parlamenter sistem çağrışımına zemin hazırlamak değildir sözlerim, kendi kurucularıyla, kendi emek veren parti mensuplarıyla ünsiyetini kaybeden, onlarla bile ittifak kurduğu siyasi partiler kadar kanaat paylaşımı yapmayan siyasi hareketin kendini sorgulayacak bir durumda olmaması bizleri üzmektedir.
İnisiyatif kullanmayan yöneticiler tercih edildiğinde, gün gelir günah keçisi Erdoğan olur.
“Ömerleri bulun” dedikleri Ömer’in adaletinden kaçan insanlar olunca seçecekleri de kendi tebasından olur.
Yaşımız yetişseydi de aynı mangada askerlik yapsaydık Cumhurbaşkanımızla!
Mümkün olsaydı da bir çorba da biz içirebilseydik Cumhurbaşkanımıza!