Belki de ekmeğimizi taştan çıkaracak bir inanç taşımıyoruz!
İslam anlatılma, bilgi edinilme ve bilimsel çalışma olarak kaldığı sürece raflardan, cemaat toplantılarından, akademik arşivlerden yeryüzüne inemeyecek gibi görünüyor.
Kim ne derse desin deist bir Allah inancını bütün Müslümanlar taşıyor.
Namazı aksatan insanların kendince mücadele alanına yüklediği fazlalıklar, gece namazına kalkanların mücadele alanında kendince bir şeyler yaptığına inanan insanlardan kendini üstün görme avuntuları, bir türlü bizleri adalet ve hakkaniyet ölçülerinin savunuculuğuna sürükleyemiyor.
İsim vermekten de çekinmeyeceğim, bu ülkede on binlerce Mustafa İslamoğlu, Nurettin Yıldız, Nihat Hatipoğlu ya da en meşru gördüğümüz tasavvuf şeyhi, şair, fıkıhçı, tefsirci, siyerci olsaydı ne değişirdi, daha fazla yük olurdu hepsi!
Yaşadığı ülkenin düzeniyle lafta sorunu olan, pratikte kurdukları yapılarda şan ve şöhretin saltanatını süren insanlar var!
Bunca zaman o kadar cemaat, birlik ve derneklerin çalışmaları içinde neden bir tane işyeri gösterilemedi, örnek öğretmen, örnek avukat, örnek doktor, örnek işçi model insan yetiştirilemedi?
Her hafta tefsir sohbeti yapan insanlar okunan ayetleri öğrendiği halde, hatta bu ayetlerin ne kadarının bilinip bilinmediğini yokladığı halde, öğrenilen ayetlerin kaçının yaşanıp yaşanmadığını önemsemiyor?
Kur’an-ı Kerim hikayeler anlatan bir kitap olmadığına göre, neden okunduğu topluluklarda bir türlü hayat bulmuyor?
Mesela bir hocaefendi, “Her hafta 5 ayet okuyacağız, her okuduğumuz ayeti de yaşayacağız” dese, kendi bu söze uyabilir mi, etrafında bir tane insan kalır mı?
Doğrusu, bu teklif benim zoruma giderdi.
Onunla da yetinmeyen, kulp takanlar da çıkardı.
Hepimizin anlatacak kadar hikayeleri var, hepsi de karşı çıkışlar ve insanları bilgilendirmeye dönük hikayeler.
Türkiye’de korkunç bir ‘mış’ oyunu oynanıyor, hepimiz de bu oyunun içinde rol alıyoruz.
Sözümün iyi anlaşılmasını istiyorum, düzeni değiştirmek için bir mücadelenin içine girilmese dahi kimse etrafındaki insanların düzelmesi için uğraş vermiyor, öyle bir sorumluluk üstlenmiyor.
Esas mesele Müslümanlığın bir topluluk içinde yaşanması da gerekmiyor, bireysel yaşantımızda namaz, oruç, zekat, infak var, şekilsel olarak da başörtüsü ya da sakal da kendini gösteriyor, olmayan şey bulunduğumuz ortamlarda doğruyu söyleyememek ve doğru bir şekilde yaşayamamak.
Belki de yalnız kalmaktan korkuyoruz!
Belki de ekmeğimizi taştan çıkaracak bir inanç taşımıyoruz!