17 Nisan’da Ahmet Davutoğlu’yla youtube kanallarının birinde çanak sorular yönelten kişinin söyleşisini izledik.

Bilim ve Sanat Vakfı ve Şehir Üniversitesi’nin şehir efsanelerini dinledik.

Tekel arazisini Başbakan olarak bilabedel -tek kuruş almadan- tapusuyla birlikte Şehir Üniversitesi’ne nasıl devrettiği, o araziyi üniversitenin teminat göstererek nasıl 370 milyon Halkbank’tan kredi çektiği sorusu ne yöneltildi ne de cevaplandı!

Kendi anlatımıyla ahlaklı, faziletli, erdemli, milliyetçi ve İslamcı bir gençliğin yetişmesi için kurulmuş Bilim ve Sanat Vakfı.

Eğitim alanında da Şehir Üniversitesi bu misyonu yüklenmiş.

Başbakanlık nüfuzunu kullanarak devletin arazisini tek kuruş almadan vakfa mülk edindireceksin, o araziyi teminat göstererek de devletin bankasından yüz milyonlarca lira kredi çekilmesini sağlayacaksın!

Nüfuz ticareti yapmak ahlak olacak!

Vakıf geleneğimizde yeri olmayan faizle para alacaksın!

Sonra da haram binalar üzerinde helali koruyan insanlar yetiştireceksin!

Oradan yetişen insan, senin gibi olsa ne değişir?

Devletin imkanlarını kendi nüfuz alanlarına taşımayı meşrulaştırmak, hangi ahlak kitabında yazar?

İnsanın canını acıtan da, nitelikli dolandırıcılık diyebileceğimiz mülk edindirme hikayesini, kendi evladının acısıyla örtmeye yeltenecek kadar işi pişkinliğe vurmaktır.

Devlet bankasından alınan kredi ödemeleri gerçekleştirelemediği için başlatılan haciz işlemlerini, siyasi bir intikam algısına dönüştürmek senin faziletine, erdemine, İslamcılığına nasıl da yakışıyor değil mi?

Şimdi anlıyorum; “Nitelikli dolandırıcılıktan yargılanan bir adamın” dosyasını danışmanların ve milletvekilleri eliyle sana ulaştırdığımda adamı milletvekili yaparak neden ödüllendirdiğini!

70’lerden buyana yaptığınızı söylediğin çalışmayı yerin dibine sokan sensin!

Beytülmalı zimmetine geçiren, bir feyzi faize bulaştıran da sensin!

Vakıflar milletten toplanan paralarla gücü neye yetiyorsa o nispette hizmet verir.

Sen bunca zaman verilen bir emeği katlettin.

Sonra TÜRGEV’lere kiralanan özel idare ve belediye binaları düşüyor aklıma!

Boğazı düğümlenen bir insan değiliz elbette.

Ahlaksızlık diz boylarımızı geçti, gırtlaklarımıza kadar dayandı!